Sözlü tarih, toplumsal tarihten siyasi ve ekonomik tarihe uzanan geniş bir yelpazede, geçmişin belleklerde kalan bilgisini bugünden derleyen, disiplinlerarası bir yaklaşımdır. Sözlü tarih, II. Dünya Savaşı sonrasında, yeni teknolojilerden sosyal bilimler alanında da yararlanılmaya başlanmasıyla; öncelikle ABD’de, daha sonra İngiltere ve kıta avrupasında toplumsal tarih yazımında kullanılmaya başlamış bir araştırma yöntemdir. Bu yöntemden faydalanılarak, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de, toplumsal tarihi belgeleyen yerel ve ulusal ses/görüntü arşivleri oluşturulmuştur. Türkiye’de ise, sözlü tarih araştırmacılığı son 15 yıl içerisinde gelişmiştir: Bugün üniversitelerin tarih, antropoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, iktisat vb. bölümlerinde ve sosyal bilimler enstitülerinde, toplumsal tarih araştırmaları yapan vakıf ve diğer sivil toplum örgütlerinde çok sayıda sözlü tarih çalışması yapılmaktadır. Bunun yanı sıra sözlü tarih edebiyat ve belgesel sinema alanlarında da kullanılmaya başlanılmıştır.
Sözlü tarih araştırmacılığı, tarih yazımının demokratikleşmesini sağlamıştır: Toplumsal tarih yazımında dışarıda bırakılmış farklı sosyo-ekonomik ve kültürel grupların, kadınların da tarih yazımının konusu olmasını sağlamış ve tarih yazımının alanının genişlemesine doırudan katkıda bulunmuştur. Avrupa’da, 19. yüzyılın başlarında fen bilimlerine öykünerek, pozitivist bilim anlayışı doğrultusunda kendini kuran soysal bilimlerin; çalışma ilkeleri, yöntemi ve konuları bakımından birbirlerini dışlayan tutumunun II. Dünya savaşı sonrasında değişmesinde ve disiplinlerarası çalışma anlayışının gelişmesinde İngiltere ve kıta avrupasında yapılmış sözlü tarih çalışmalarının önemli katkısı olmuştur. Örneğin, kıta Avrupa’sında anti faşizan hareketler, Yahudi soykırımı ya da İspanya iç savaşını konu alan “partizan hareketler” üzerine yapılmış sözlü tarih araştırmaları; İngiltere’de işçi sınıfı hareketinin gelişimi konusunda yapılmış sosyal tarih çalışmaları, feminist hareket üzerine yapılan çalışmalar ya da “siyah hareketlerle” ilgili sözlü tarih araştırmaları bunlara örnek olarak verilebilir.
Sözlü tarih çalışmaları, belli bir olay veya döneme ilişkin kişisel tanıklık ve/veya yaşantıların kaydedilerek derlenmesi yoluyla toplumların tarihlerini dinamik bir eksende -eleştirel bir gözle- yeniden kurmalarına katkıda bulunmaktadır. Yaşam anlatılarının derlenmesi yazılı-belgeye dayalı tarihin saptayamayacağı bilgilere ulaşılmasını sağlar, bilimsel tutarlılığa uyumlu şekilde kişisel belleği, sıradan insanların anılarını tarih yazımında ön plana çıkarır.
Sözlü tarih yöntemiyle belli bir tema etrafında, belli bir toplumdaki farklı toplumsal grupların tanıklıklarından hareketle belli bir döneme ilişkin tarihsel bilgi üretilebilir. Örneğin; ulusal ya da bölgesel düzeyde, Cumhuriyet dönemi farklı mesleki pratikler; ipek dokumacılığı, bakırcılık vb. kaybolmaya başlamış zanaatlar yaşam anlatıları üzerinden araştırılabileceıi gibi, küçük bir yerleşim yerinin yerel tarihi de sözlü tarih araştırmacılııının konusu olabilir. Benzer bir şekilde sözlü tarih araştırmacılığıyla, belli bir toplumda siyasi, kültürel ve iktisadi açıdan ayırt edici özelliklere sahip “kuşakları” birbiri ile kıyaslamak/karşılaştırmak ve/veya toplumsal-ekonomik travma dönemlerinin sıradan hayatlardaki karşılığının tarihlerini de yazmak mümkün olur. Tarih, insansız bir soyutlama alanı olmaktan çıkar, bizzat farklı yaşam deneyimleri ve bunların anlatımlarıyla bezeli insani bir forma bürünür, soluk alır hale gelir.
Belgelerin yeterli olduğunun düşünüldüıü durumlarda bile, sözlü tarihe başvurmak; incelenen olay-dönem-kurumun tarihinde “bulmacanın” daha çok parçasını masaya koymak, geçmişin daha detaylı ve renkli bir manzarasını oluşturabilmek demektir. Günümüzde sözlü tarih araştırmacılığı, belgeye dayalı tarihçiliği eleştirdiği kadar bir o kadar da besleyip zenginleştiren, disiplinlerarası bir yaklaşım olarak görülmektedir.